Haber

Kılıçdaroğlu: Krizi Çözmenin Anahtarı Cumhurbaşkanı’dır.

CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı adayı elbette değerlidir. En azından devlet aklı olmalı, devleti yönetmesini bilmeli. Krizi çözmenin anahtarı Cumhurbaşkanı’dır. Elektrikler kesildi diyelim. önce git sigortaya bak.Cumhurbaşkanı sigortadır.Krizleri çözecek otoritedir.Krizi çözmenin anahtarı Cumhurbaşkanıdır.Cumhurbaşkanı akıllı insan olmalı.Önyargısız olmalı.Sigortaya sahip çıkmalı. Toplumun işleyişini gözlemlemelidir.Sorunları Başbakana ya da bakanlara iletmelidir.Meclis bir Cumhurbaşkanı havası ile açılış konuşmasını yapmalıdır.Devletin değerli kurumlarının yanı sıra “yanında olmalı” üniversiteler ve sanat kurumları. Tarafsız olmalı” dedi. Kılıçdaroğlu, “Aday altı masadan biri olmak zorunda mı” sorusuna, “Olabilir. Zorunlu değil ya da değil. Bu konuda fikrimi belirtmem saygısızlık olur. Diğer liderlere saygısızlık olur. Ben bu saygıyı koruyan biriyim. Cumhurbaşkanı adayını belirleyecek olan altılı masadır, altılı masada nasıl karar verilir” Verilirse o karara saygı duyarız.

Kılıçdaroğlu, “Cumhurbaşkanı adayı belirlendikten sonra liderlerle uyum sorunu yaşanırsa bu başka bir felakete yol açar. Bunun hepimiz farkındayız. Seçimden sonraki süreç çok daha değerli. Türkiye böyle bir süreçten geçerken. Zor bir süreç, her meskende huzuru sağlayabileceğimiz bir Türkiye, özgürlük ortamı yaratmak istiyoruz.” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Karar TV youtube kanalında Taha Akyol ve Elif Çakır’ın sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

GÖREVLENDİRMEDEN ÖNCE… NORMAL OLARAK, SAVCILIK HAREKET ETMELİDİR: “(İYİ Parti Milletvekili Hüseyin Örs’e yumruklu saldırı): Elbette Meclis’te sert tartışmalar olabilir ama sonunda belli bir zaman diliminde önce Meclis Başkanı, Meclis’i yöneten kişi ara verir, bir sükunet doğuyor bu sefer farklı bir şey oldu parmaklarını kıvırdı ak partili bir milletvekiline sanki takmış gibi taktığı yüzükle milletvekiline saldırması doğru değil bari özür dilese iyi olur en azından Meclis’e yakışmıyor deyin tansiyonu yumuşatma açısından çünkü AK Parti milletvekilleri konuşurken ya da bakan konuşurken UYGÜN Partili milletvekilleri salonu terk ediyor.Böyle bir ortam 21.yüzyıl meclislerinde olmamalı, sadece türkiye’de değil dünyada da maalesef zaman zaman gerginlikler oluyor ama bu tür çınlamalar kaşınızı çatmayın… bunlar normal güzel şeyler değil. Milletvekili dokunulmazlığı ile ilgilidir çünkü bayrak kanunundadır. rante delicto, bu nedenle, normalde savcılığın harekete geçmesi gerekir.

“BAZI ELEŞTİRMELER ZORLANABİLİR AMA BU ASLA FİZİKSEL BİR SALDIRIYA DÖNMEMELİDİR”

Çok gergin bir siyasi atmosfer, sadece siyasi partiler ve milletvekillerini değil, sokaktaki vatandaşları da strese sokuyor. Kafede oturan farklı partileri destekleyen iki vatandaş, Meclis’teki tartışmayı kendi içlerinde taşıyabiliyor. Daha gergin bir ortamdan daha sakin bir ortama geçmek gerekiyor. Meclisteki grup toplantıları mitinge dönüşmesin, daha sakin bir ortamda fikir beyan edecekseniz daha sakin bir dille ifade edebilirsiniz. Buna öncülük edilmesi gerekiyor. Bunu yapacak olan iktidar partisi, diğer partilerin liderleri veya grup başkan yardımcıları ile bir araya gelir, konuşurlar; ‘Gerginlik topluma zarar veriyor, daha sakin bir ortam olmalı…’ Eleştiriler zaman zaman sertleşebilir ama bu asla fiziksel bir saldırıya dönüşmemeli.

AK PARTİ KÜME BAŞKANLIĞI TARAFINDAN EN AZINDAN BU KONUDA KINAMA: Diyelim ki kürsüye bir hatip geldiğinde ve ağır bir eleştiri geldiğinde hatibin konuşmamasını sağlamak hep gündemde. Bunlara alışkınız ama toplumu esnetmesinler. Muhtemelen bu bahiste daha dikkatli olmalısınız. Ben de çok isterim, yumruk atan milletvekilinin AK Parti Küme Başkanlığı tarafından en azından kınanması gerektiğine, bunun doğru olmadığına, saldırıya uğrayan milletvekilinin özür dilemesine de inanırım. ‘Bu tablo bize yakışan bir tablo değil, el sıkışalım, medya karşısına çıkalım, evet bir şey yaptım ama hataydı’ demek aslında bir erdemdir. Aksi halde bir dayatma kültürüyle karşınızdakine zorla fikir aktaramazsınız, söyletemezsiniz.

“CUMHURBAŞKANI GELMELİ, KENDİ BÜTÇESİNİ SAVUNMASI GEREKİYOR”

(Erdoğan’ın bütçe görüşmelerine katılmaması): Bu gerçek değil. Meclis Tüzüğünü, bütçeyi Cumhurbaşkanı yardımcısı veya bir bakan sunsun diye değiştirdiler. Meğer anayasada çok net bir karar varmış, diyor ki; ‘Cumhurbaşkanı bütçeyi Parlamento’ya sunar.’ Daha önce de baktık, daha önce bakanlar kurulu sunar diyor, Başbakan gelip kendi bütçesini savunacağını söylüyor. Burada da Cumhurbaşkanı gelmeli, kendi bütçesini savunmalı. Eleştirileri dinlemeli ve bütçenin kapanışında tüm bu eleştirilere cevap vermeli. Şimdi siz gelip anayasaya göre sunduğunuz bütçeyi sunmuyorsunuz ama sizin atadığınız bir kişi orada bütçeyi sunuyor ve savunmaları yapıyor. Şöyle garip bir durum ortaya çıkıyor; Atamayla gelen kişi, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsüne çıkıp seçilmiş bir kişiye en ağır sözleri söyleyebilir. Bu olmaz, taraflar eşit değildir. Orta atanan kişilere ‘Devlet memuru’ dedim, alındılar ama alınmasına gerek yok, memurlara sağlanan tüm dokunulmazlıklar bakanlara sağlandı vs. Bir memur hata yaptığında, amir izin vermedikçe savcı soruşturma açamaz. Burada bire bir formda da mevcuttur.

“CUMHURBAŞKANI HAZIRLADIĞI BÜTÇEYİ MECLİS’E GETİRMELİ VE BÜTÇENİN ARKASINDA DURMALIDIR”

Bir Cumhurbaşkanı hazırladığı bütçeyi meclise getirmeli, bütçenin gerisinde kalmamalı, bu bütçenin neler getirdiğini vatandaşa anlatmalı, vatandaşa umut vermeli ama bunların hiç biri yok sanki bir kargaşa var, bir kargaşa var. kavga. Eskiden bütçeler mecliste görüşülürken gerçekten kaliteli tartışmalar oluyordu. Bürokrat olarak orada olurduk çünkü bakanımız, Başbakanımız gidip konuşurdu. Biz oraya gittiğimizde bürokratlar olarak Başbakan konuşunca orada bekler, soru gelince hızlıca cevabı yazıp kendi bakanımız aracılığıyla iletirdik. İstese kullanır, istemezse kullanamaz. Artık öyle bir tablo yok, bürokratlar geliyor ama kimse sorusuna cevap vermiyor. Böyle garip bir durum var.

“YIL ORTASINDA BAKACAĞIZ, YENİ BÜTÇE GETİRECEKLER. EK BÜTÇE GELECEK”

(Bütçe Türkiye’ye ne getiriyor?): Bu bütçe meclise geldikten sonra bir bakıyorsunuz rakamlar eskiyor ve fiyatını kaybediyor. Bu enflasyonla bu bütçe ne olacak? Sene ortasında yeni bir bütçe getireceklerini göreceksiniz. Ek bütçe gelecek. Sağlıklı rakamlarda bir bütçe oluşturup meclise sunabilmeniz için ekonomide istikrar olması, öngörülebilir olması gerekir. Yıl sonunda enflasyon oranının ne olacağını bilmeniz gerekiyor. Sağlıklı bir planlama organizasyonu olmalıdır. Neyse ki planlama teşkilatını kapattılar. Şu anda Devlet Planlama Teşkilatı yok… Şu anda devlette iki yapılanma var; Saray bürokrasisi var, aşağıda bakanlıklar bürokrasisi var. Bunların ortası bozuk, yukarıda karar veriliyor, aşağıda karar mekanizması yok. Yani bakanların karar alma yetkisi yok. Üstte alınan kararlar aşağı yansıtılırken ya tam olarak yansıtılmaz ya da eksik yansıtılır ve yansıyan bilgiler alttakiler tarafından uygulanmaz. Dolayısıyla bütçeler normalde halka umut vermeli, artık umut veren bütçeler olmaktan çıktı.

“ASGAM ÜCRET VERGİ HARİÇ OLMALI”

Asgari ücret konuşuluyor… ‘Yılda dört kere asgari ücret koyabilir miyiz’ diyorlar. Enflasyon çok yüksek, verdiğiniz rakamlar hep eskiyor. Dört kere demelerinin sebebi şudur; Bu otoyollar ve köprüler dolar ve avro cinsinden fiyatlandırılır ve fiyatlar yılda dört kez yenilenir. Bu fiyatlar yılda dört kez yenilenirken, bir de asgari fiyatın yılda dört kez yenilenmesi ve işçilerin buna göre fiyat alması talebi var. Taban fiyatın görünen rakamı aşması durumunda orta ölçekli şirketlere ağır yük binecek. Bu nedenle, asgari fiyat vergiden hariç tutulmalıdır.

“İNTİKAM ALDINIZ, ÜÇ ŞİRKET VAR VE BİR ŞİRKET ÜZERİNDEN ÇALIŞIYORSUNUZ”

(3 harfli pazarlar): Temel beyin güzel bir tanımdı. ‘Ülkenin üç harfli sorunu aslında iktidar’ dedi. Devlet yönetiminde bir zafiyet olduğu için yönetemiyorlar, kusur bulmak zorundalar. Daha önce hep CHP’nin yanıldığını söylediler. Artık aramazlar. Yetkili açıklama yaparken, ‘Ben tarladan sıfır maliyetle domates alırsam bu domates tezgahta 7 lira, karını koyacağım’ diyor. Bunu hükümet değerlendirsin, bu artış nereden geliyor? Gübreyi, ilacı, elektriği, fidanı çoğaltırsınız. Bu tür konularda devlet kurumları var, kontrol için yapmak zorundalar ama polis önlemi alıyorsunuz. Üç harfli şirketler rekabeti bozarak ve fiyatları yükselterek kendi aralarında işbirliği yapmışsa Rekabet Kurumu var. Hatta bu şirketler kendi aralarında tekelleşmeyi sağlayan rekabeti bozan bir eyleme girişmişlerse fiilen cezalandırılacaklardır. Ancak bunları yapmıyorsunuz, intikam alıyorsunuz, üç şirket var ve bir şirket aracılığıyla onları düşman ediyorsunuz. Bunlar gerçekler değil. Belediye zabıtasına gidip ceza versin diye talimat veriyorsunuz.

“ORANSAL OLARAK YIL SONUNDA BAZ ETKİSİ ALIP AŞAĞI OLACAK, SONRA YÜKSELECEK, FİYATLAR DÜŞECEK, HAYIR, BAZ ETKİSİ NEDENİYLE ENFLASYON DÜŞTÜ”

(Faizlerin düşmesi, enflasyon): Hayatın gerçeği şu ki, tüketici olarak bakkala ya da bakkala gittiğimde domatesin fiyatı düşmediyse enflasyon da düşmedi. Aksine fiyat arttı. Ekonomide hayatın gerçeği, vatandaşların alışveriş yaparken karşılaştıkları gerçektir. İşin özü bu. Süt ve peynir alırken fiyatlar düştü mü, fiyatlar düşmediyse enflasyon düşmedi. Baz etkisini orantılı olarak alacaksınız ve yıl sonunda azalacaksınız ve sonra yükselecekler, fiyatlar düştü, hayır, enflasyon düştü, baz etkisinden dolayı. Ekonomistler bunu altı ay önce yazdı. Üretici fiyat endeksi ile tüketici fiyat endeksi arasında uçurum var. Üretici maliyeti yüzde yüzün üzerinde çok yüksek. Sonuçta üretici makul bir kâr katmalı ve bunu yansıtmalı. Hayatın gerçeği, fiyatın düşmediğini göreceksiniz. Fiyat istikrarı komitesi kurdular. O ne yapıyor? Merkez Bankası’nın görevini alıp bir komiteye verdiler. Hangi fiyat istikrarından bahsediyorsunuz? Peynir fiyatı et fiyatını geçti. Kabul edelim, Türkiye öngörülebilir bir anlayışla yönetilmiyor, günübirlik yönetiliyor.

“MERKEZ BANKASI’NIN GÖREVİ ENFLASYONU ÖNLEMEK AMA MADDELERİN TAKİP ETMİYOR”

Merkez Bankası’nın işi enflasyonu önlemek ama yasalara uymuyor. Merkez Bankası ‘Faizi indirdik’ diyor. Herkes yüzde 9 faizle kredi alabilir mi? Reel faiz oranları çok yüksek. Yurt dışından dolar bazında borçlanıyorsunuz, dolar bazında faiz ödüyorsunuz. Yüzde 10 faiz ödüyorsunuz, devlet ödüyor. Bunun maliyetini nereden buluyorsunuz? Vatandaştan. İlk defa ödenen faiz borçları aştı. Borç 100 lira ise ödenen faiz 110 liraydı. Böyle garip bir tablo ile karşı karşıyayız. Karamsar bir tablonun farkındayım ama Türkiye düzelecek, bu karamsar tablo böyle gitmeyecek.

Para dilenmek için ülke ülke dolaşıyoruz. Bize dolar, euro, riyal verip veremeyeceğinizi görmek için. Böyle bir ülke bu noktaya gelmişse, o ülke yönetilmiyor demektir. Türkiye’nin buradan bir an önce çıkması gerekiyor. Bunun için hukuk sistemi yeniden kurulmalı, devlette liyakat olmalıdır. Biz altı başkan olarak bunu sağlayacağız.

“KADIN GİYİMİNİN SİYASETİN KONUSU OLMASINI DOĞRU KABUL ETMİYORUZ”

(Başörtüsü teklifi): Önce bir yazı görmemiz lazım. Vermiş olduğumuz kanun teklifine uyuyor mu, uymuyor mu? İçinde başka unsurlar var mı? Kadının kıyafetinin siyasete konu olmasını yanlış bulmuyoruz. Siyasetin konusu yaparsanız Türkiye kendi gündeminden kopar. Türkiye’nin gündemi kalkınmak ve istihdam yaratmak olmalıdır. Siyasetin tüm enerjisini kadın giyimine odaklarsanız bu doğru değil. Bu tasarıyı sunduk. Anayasa yapıyorlar. Önce kendi içimize oturup konuşacağız. Karşı çıkmayalım. Konuyu Türkiye’nin gündeminden çıkarmak istiyoruz. Bu Türkiye’nin gündeminde olmamalı. Teknolojide nasıl büyümeliyiz, esnaf ve çiftçi nasıl kazansın? Bu Türkiye’nin sorunu olmalı. Türkiye’yi o suni meseleden çıkarmak istiyoruz. Dediğimizi yaparlarsa mutlu oluruz. Dövüş aracı haline getirilmemelidir.

“KANUNLARIMIZLA ÇATIŞMAZSA NEDEN TEKRAR YAPMALIYIZ”

Hala sömürmek istiyor. ‘Vay başörtüsüyle nasıl uğraşmıyorsun, yine eskisi gibi itiraz ediyorsun’ demek istiyor. O tuzağa düşmeyeceğiz. Bu alanı tamamen siyasetin dışında düşünmemiz gerekiyor. Erdoğan bunu neden istismar etmek istiyor, birden fazla madde getireceğine eminim, bunu siyasette nasıl kullanırız, nasıl malzeme yaparız. Orban’ın Macaristan’da yaptığını Türkiye’de yapmak istiyor. Kaç konu olduğunu bilmiyoruz. Bizim önerimizle çelişmiyorsa, neden karşı çıkalım? Neden referanduma gidilir? Kendisine itiraz eden birinin olduğunu düşünür. Kimse başörtüsüne itiraz etmedi… Bakmadığım, görmediğim bir yazı hakkında yorum yapamam. Yasayı teklif ettiğimizde bazı genel liderler aradı ve kutladı.

“72 MADDE İLE YAPACAĞIMIZI HAZIRLIYORUZ”

(Tablo 6): Öncelikle mevcut sistemin değişmesini istiyoruz. Anayasa değişikliği ile mevcut sistem nasıl değişir, bizi ön plana çıkaran temel unsur mevcut sistemin değişmesidir. Bu sistemin nasıl değiştirileceğine dair ilk çalışmayı yaptık. Geçmişe dönmeye niyetimiz yok, eski de dertliydi. Güçlendirilmiş parlamenter sistemin ilkelerini belirledik. Orijinalleri ortaya çıkardık. Bu temellerin ileride bir tartışma zemini oluşturmaması ve bugün uzlaşı sağlanması için kanunun unsurlarını da kaleme aldık. Dolayısıyla biz hükümetteyken uzun tartışmaları hükümeti kurmadan önce çözdük ve önemli mesafeler kat ettik. Şimdi hükümet programı dediğiniz kısma geliyoruz. Altılı masa iktidara geldi, ne yapacağız? Ekonomide, istihdamda, büyümede ne yapacağız? Biz de bunun üzerinde çalışıyoruz, 8 veya 9 temel başlık altında 72 sayıdan oluşan ne yapacağımızı hazırlıyoruz. Seçimden sonra oturduğumuzda, bire bir günde ne yapacağımızı çabucak biliyoruz. Hazırlığımız büyük ölçüde tamamlandı. Bir sonraki toplantıda yüzde 90-95’i bitmiş olabilir.

“DAHA SIK GÖRÜŞMELİ VE ÖNCEDEN BAZI KARARLAR ALMALIYIZ. ÇÜNKÜ SEÇİM GELİYOR”

6 ayda topluma nefes aldıracağız. 1 yıl içinde ekonomide toparlanma süreci başlayacak. İnanıyoruz ki bu demokratikleşme ile hem biz hem de yabancı patronlar Türkiye’ye yatırım yapacak. Çünkü önlerini görecekler. Ekonomik kararlarımızın ne kadar doğru ve rasyonel olduğundan bahsedeceğiz. Ekonomi ile ilgili çalışmalar bu altılı masa toplantısında bitmeyebilir. Ancak bir sonraki toplantıda kesinleşecek. 15 günde bir buluşmalıyız, eskiden ayda bir görüşürdük, daha sık görüşüp önceden bazı kararlar almalıyız. Çünkü seçim yaklaşıyor.

“KİŞİSEL GÖRÜŞÜM 1.5-2 YIL İÇİNDE BİRÇOK SORUN ÇÖZÜLECEKTİR”

Kişisel görüşüm 1,5-2 yıl içinde birçok sorun çözülecek. AB’nin demokratik standartlarını ülkemize getirmek istiyoruz. Neyimiz eksik? Vatandaşlarımız bir Güney Korelinin, bir Fransızın, bir Kanadalının haklarına sahip olsun. Bu konuda da hemfikiriz. Bu şartlar yerine getirildiği takdirde ülkeye önemli yatırımlar gelecektir. Bunu İngiltere’deki iş insanlarıyla tartıştım. İstihdam ve nitelikli eleman sorununu büyük ölçüde çözeceğiz.

“ÖNCE CİHAZIN AYARLANMASI GEREKİYOR, ZATEN BU İŞLERİN ÖZÜ BU”

(Cumhurbaşkanı adayı): Diyelim ki Cumhurbaşkanlığı adayını seçtik. Henüz hükümet programı üzerinde anlaşamadık. Bir parti lideri farklı bir açıklama yapacak, diğer parti genel başkanı başka bir açıklama yapacak, başka bir açıklamayı Cumhurbaşkanı adayı yapacak. Vatandaş ne diyecek, Erdoğan ne diyecek? “Her biri farklı bir telde çalıyor.” Önce enstrümanı akort etmemiz gerekiyor, bu işlerin özü bu. ‘Gelince ne yapacaksın, ekonomiyi nasıl düzelteceksin?’ Hükümet programını hazırlayalım ki ben de tamamen aynı şeyi söylemek zorunda kalayım. Meral, Temel, Gültekin ve Babacan Bey ve Davutoğlu Bey birebir aynı şeyi söylesinler o zaman telaffuz bütünlüğünü oluşturmuş oluruz. Bunlar oluşmadan cumhurbaşkanı adayını belirlemek asla yanlış olmaz. Kalkıp ‘Ekonomide ne yapacaksın’ diye soracaksınız. Ekonomi konusunda size katılmıyorum. Başkan adayımız konuşmuyor çünkü önce bir anlaşmaya ihtiyacımız var.

” SORUN CUMHURBAŞKANI ADAYINDA DEĞİL SORUN SİSTEMDE”

Sorun cumhurbaşkanı adayında değil, sorun sistemde. Devletin kurumlarını sağlıklı bir şekilde oluşturursanız, siyasi kurum daha sağlıklı bir temele oturursa o zaman Ali geliri yönetir, Veli geliri yönetir. Bu çok değerli değil, değerli sistemin oturması gerekiyor. İkinci Yüzyıla Davet programında ne demiştik? Ülkeyi sürekli bir kurtarıcı beklemekten kurtarmak için. Devlet dediğiniz bu kurumun sağlıklı ve dengeli çalışmasını sağlamamız gerekiyor. Siyaset artık devletin kurumlarını sıcak siyaset için kullanmamalıdır. Belçika’da iki yıldır hükümet kurulmadı ama bu hükümetin nerede olduğunu kimse söylemedi. Türkiye bir daha böyle krizlere girmemeli. Bu ülkede o kadar çok nitelikli insan var ki…

“HÜKÜMET PARTİLERİN SICAK SİYASETİNE ARAÇ OLMAMALIDIR”

Merkez Bankası’nın başına getireceğiniz kişi hem para hem de ekonomi politikası izleyecek. Bir plan yapacaksın ve bu planlar bir saat boyunca çalışacak. Vatandaş kolunda akrep ve yelkovanı görüyor. Akrep ve yelkovanın arkasında bir sistem vardır, her zaman dönen çarklar vardır. O çarklar devlettir. O çarklardan biri Merkez Bankası, biri planlama, biri Hazine, biri Dışişleri Bakanlığı. Hepsinin aynı amaca odaklanması ve farklı yerlerde aynı politikayı yapması gerekiyor. Bunu yapacak olan bürokrasidir. Talimatı verecek olan siyasi kurumdur. Bu sistemler bozuk ve akrep ve yelkovan doğruyu göstermiyor. İkimiz de mekanizmayı düzeltmek istiyoruz ve akrep ve yelkovanın doğruyu göstermesini istiyoruz. Devlet, partilerin sıcak siyasetine alet olmamalıdır. Türkiye yeni bir ufuk açmak zorundadır.

“CUMHURBAŞKANI SİGORTADIR. KRİZLERİ ÇÖZME YETKİSİDİR”

Başkan adayı elbette değerlidir. En azından bir devletin aklı olmalı, devlet yönetmeyi bilmeli. Krizi çözmenin anahtarı Cumhurbaşkanı’dır. Diyelim ki elektrikler kesildi, önce sigortayı kontrol ettirin. Başkan sigortadır. Krizi çözme yetkisidir. Krizi çözmenin anahtarı Cumhurbaşkanı’dır. Başkan akıllı bir insan olmalı. Yargılayıcı olmamalıdır. Toplumu kucaklamak zorundadır. Hükümetin nasıl çalıştığını gözlemlemesi gerekiyor. Sorunlar Başbakana veya bakanlara bildirilmelidir. Meclis açılış konuşmasını bir Cumhurbaşkanı edasıyla yapmalıdır. Devletin değerli kurumlarının yanı sıra üniversiteler ve sanat kurumları da bir arada olmalıdır. Tarafsız olmak zorundadır. (Aday altı tablodan biri olmak zorunda mı?) Olabilir. Zorunlu değil ya da değil. Bu konuda fikrimi belirtmem diğer liderlere saygısızlık olur. Ben bu saygıyı koruyan biriyim. Başkan adayını belirleyecek olan altılı masadır ve altılı masada nasıl karar veriliyorsa o karara da saygı duyacağız.

Yaptığım konuşmalar… Topluma biraz umut vermemiz gerekiyor. Toplumda bir beklenti var. Bu beklentiyi güçlendirmemiz gerekiyor. Gençler geleceğini yurtdışında arıyor, onlara güzel bir Türkiye vaad etmeliyiz. Bunu sadece ben yapmıyorum, diğer liderler de yapıyor. Altı liderin temel amacı daha yaşanabilir bir Türkiye inşa etmek. Her birimizin farklı bir programı ve muhtemelen farklı bir dünya görüşü var. Ama demokrasi konusunda bir sonuca varabildik. Bu ortaklığı büyütmemiz gerekiyor. Büyütebilirsek çok daha hoş sonuçlara ulaşabiliriz.

“CUMHURBAŞKANI ADAYLARINI BELİRLEDİKTEN SONRA LİDERLERLE UYUMLULUK GİBİ SORUN OLURSA BAŞKA BİR FELAKETE YOL AÇAR”

Olay, Başkan’dan çok bir sistem olayıdır. Seçimden sonra seçilecek Cumhurbaşkanı’nın da altılı masaya oturması gerekiyor. Altı liderin ortasındayız, Türkiye’nin ana meselelerine karar vereceğiz. Bu nedenle bugün tartışıyor ve konuşuyoruz. Her birimiz diğer liderlerin telaffuzlarından pay alıyoruz. Cumhurbaşkanlığı adayını seçtikten sonra liderlerle uyum sorunu yaşanırsa bu başka bir felakete yol açacaktır. Bunun hepimiz farkındayız. Seçimden sonraki süreç çok daha değerli. Türkiye zor bir dönemden geçerken, her evde huzuru sağlayabileceğimiz bir Türkiye ve özgürlük ortamı yaratmak istiyoruz.

“ALTI LİDER ÇÖZÜM ÜRETTİĞİMİZDE BAKANLARIN DA SORUNU ÇÖZMEK İÇİN UYGULAMALARA BAŞLAMASI GEREKİYOR

Güçlendirilmiş parlamenter sisteme hangi zaman diliminde ve nasıl geçeceğiz? Bu konuda da bir çalışma yapıldı, liderler arasında bir toplantı yapıldı. Sonra Temel Bey ‘Bu konuyu biraz daha çalışayım’ dedi, evet dedik. Bu gelecekte netleşecek. Orada birden fazla şey var; İlk olarak, güçlendirilmiş bir parlamenter sisteme geçmemiz gereken bir zaman dilimi var. İki altı başkana ne olacağıyla ilgili bir bölüm var. Bu iki konu şu anda kendi aramızda tartışılıyor. (Karamollaoğlu’nun ‘koordinasyon modeli’ fikri) Bugün nasıl yapıyı yönetiyorsak, ülkeyi yönetmek için de bu görüşü oluşturmalıyız. Bir problemin analizi konusunda ne yapabiliriz, buna göre sağlıklı analizler üretebiliriz. Zaman zaman altı lider öne çıkıp temel konularda analizler ürettiğinde bakanların da o sorunu hızla hayata geçirmesi ve sorunun çözümüne yönelik uygulamaları başlatması gerekiyor. Altı liderin kararı hızla açıklandı ve bakanlar bu kararı hızla uygulayacak.

“BUNA SOSYAL BİLGİ EKONOMİSİ DİYORUZ”

(CHP’nin ekonomik görüşü): Dünya artık eski dünya değil, Türkiye de eski Türkiye değil. Türkiye artık dışarıyla birlikte çalışacak bir konuma geldi. Ekonomide kaynakları en verimli şekilde nasıl kullanabiliriz? Nasıl istihdam yaratırız, nasıl ihracat yaparız? Artık eski kalıpları kırıp yeni dünyaya bakmalıyız. Şu anda Türkiye’de alt gelir gruplarından çok dar bir üst gelir grubuna olağanüstü bir kaynak aktarımı yaşanıyor. Bu tablonun değiştirilmesi gerekiyor. Yabancı sermayeye karşı değiliz ama yabancı sermayenin bize borç vermesi değil, fiilen bu ülkeye yatırım yapıp vergi vermesi işidir. Biz buna sosyal bilgi ekonomisi diyoruz. 21. yüzyılın dünyası artık bilgiye dayalıdır.

“250 BİN DOLARLIK EV SATIN ALANLARA VATANDAŞLIK VERİYORUZ… İNGİLTERE DÜNYANIN EN İYİ 50 ÜNİVERSİTESİNDEN BİRİNDEN MEZUN OLURSA SANA VATANDAŞLIK VERECEĞİM DİYOR”

Dünya artık farklı bir aşamaya geldi, Türkiye’nin bunu yakalaması gerekiyor. Nitelikli bilim adamlarımız da var. Türkiye’nin yeni bir anlayışla yönetilmesi gerekiyor. Bilgiye değer verilmelidir. Üniversiteleri bilgi üretmeyen bir ülkenin büyüme şansı yoktur. Giderek vasatlaşan bir üniversite yapımız var. Boğaziçi Üniversitesi’ni yerle bir ettiler. İşte odaklanmamız gereken bu, bilgi olmadan hiçbir şey olmuyor. Kısır bir tartışmanın içindeyiz. 250 bin dolara ev alanlara vatandaşlık veriyoruz. İngiltere’de öyle: “Dünyanın en iyi 50 üniversitesinden birinden mezun ol sana vatandaşlık vereceğim. En yetenekli insanlarımızı kaybediyoruz” diyor.

“TÜRKİYE’NİN 5 TEMEL SORUNU VAR ​​BUNLAR DEMOKRASİ, EKONOMİ, DIŞ SİYASET, TOPLUMSAL SORUNLAR VE TÜRKİYE’NİN BİLGİ ÇAĞINA YAKALANMASI GEREKEN”

(İkinci Yüzyıl Programına Çağrı): Türkiye 100 yaşına girdi. Geçen yüzyılda çok güzel şeyler oldu. Başbakanlar ve bakanlar idam edildi. Küçük çocuklarımız öldürüldü. Türkiye’nin buradan çıkması gerekiyor. Türkiye’nin 5 temel sorunu var dedik. Türkiye’nin bu zorlukları aşması gerekiyor. İkinci Yüzyıla Davet böyleydi. İkinci Yüzyıl Vizyonu bu davete dayanmaktadır. Yine 5 temel sorunu var. Türkiye’nin bunu devlette bilimle, akılla, liyakatle, yeni bir siyaset anlayışıyla çözmesi gerekiyor. Türkiye’de 5 temel sorun var; demokrasi, ekonomi, dış politika, sosyal sorun ve Türkiye’nin bilgi çağını yakalaması gerekiyor. İlki endüstriyel dönüşüm olmak üzere 5 sütunumuz var. Türkiye’nin artık katma değeri yüksek işler üretmesi gerekiyor. Türkiye o şeride girmezse değeri yüksek eser üreten ülkelerin pazarı haline geleceğiz. Hepimizin cep telefonu var ama hiçbiri Türkiye’de üretilmiyor. İkinci kolonumuz; nitelikli iş gücü. Teknoloji liseleri kuracağız. Bu üniversitelere yansıyacak, üniversiteler bilgi üretecek. Üçüncü sütunumuz enerjidir. Enerjide Rusya’ya bağlıyız. Cumhuriyet tarihinde ilk defa böyle bir iktidara bağlıyız. Şanlıurfalılarla görüştüm. ‘Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi’ni verin, güneş enerjisi kuracağım’ dedim. Tüm çiftçilere bedava elektrik vereceğim. Artan elektrikten de para kazanacaksınız. Erdoğan, ‘Senin bu işle bir ilgin var mı?’ dedi. Şanlıurfa’yı yapacağız, Denizli’de bunu yapıyoruz. Denizli’de bir belediye yapmış, her şey bitti, birazdan kurdele keseceğim.

Doğalgaz, petrol dışarıdan geliyor, para ödüyorsunuz. Allah’ın güneşi bedava, panel var başka bir şey yok. 2,5 milyon hektar taşlık arazi var. Bütün bunları o topraklara yapabilirsin. İlk olarak Şanlıurfa ve çevre 6 ili kapsayacak şekilde büyük bir güneş enerjisi sistemi planlandı.

“ENDÜSTRİYİ ANADOLU’YA KAYDIRMAK İSTİYORUZ”

Erzurum’da Erzurum Özel Ekonomik Bölgesi ilan edeceğiz. Özellikle hayvancılık açısından. Orada hayvancılıkta hem Kafkasya’yı hem Orta Doğu’yu hem de Türkiye’yi besleyebiliriz. Bunun altyapısı da hazırlandı. Önümüzdeki günlerde bir projemizi daha duyuracağız. O da Türkiye’de katma değeri yüksek ürünler yaratmak, Anadolu’daki sanayicileri limanlarla buluşturmaktır. Amacımız Anadolu’nun bomboş olması. Herkes metropollere gidiyor. Sanayiyi Anadolu’ya kaydırmak istiyoruz. Amaç şudur; Maliyetin en düşük olduğu yere fabrikayı kuracak, işi alacak, limana taşırken hiçbir masraf ödemeyecek, malını oradan ihraç edecek. Bu da Anadolu’da fabrikaların yapılmasına yol açacaktır.

5 yılda 13 milyon kişiye eğitim vermeyi hedefliyoruz. Samandağ’dan başlayarak Mersin’e kadar bu bölgeyi Akdeniz’in en büyük üretim merkezi haline getireceğiz. Bunun detaylarını ilerleyen zamanlarda açıklayacağız. 3 tarafı deniz, yolcu gemimiz yok. Türkiye neden Doğu Akdeniz Gaz Forumu’na üye olmasın? Filistin, Mısır, herkes orada, biz yokuz. Mısır ve Suriye ile oturup bir anlaşmaya varacağız. Metal rafinerileri kuracağız. Diyelim ki bugün bir metal alıyoruz ve 1 liraya ihraç ediyoruz. Rafineriyi kurduğunuzda 1 lira değil 100 lira ihracat yapacaksınız. İstihdam yaratacaksınız, Türkiye kazanacak.

GÖNÜLLÜ OLARAK BİZE DESTEK VERİYORLAR: (Bazı ekonomistler programla uzaktan bağlantılı): Bu bilinçli bir seçimdi. Gelmek, kalmak, misafir edilmek bir masraftır. Hazineden bize gelen bir kaynak var ve biz onu en verimli şekilde kullanacağız. Bizi isteyerek destekliyorlar. Teknolojinin bize sağladığı imkanların herkes tarafından bilinmesi gerekiyor. Daron Acemoğlu ABD’den bizimle iletişime geçip sunum yapabiliyor. Teknolojinin nasıl kullanıldığını da görmek gerekiyor.

“Kıskanılacak bir şey yok. ERDOĞAN ‘HELAL’ DEMELİ”

Bilim farklı bir şeydir. Sevgili Peygamberimiz, ‘İlim Çin’de de olsa gidin’ diyor. Erdoğan bunu bilmiyor mu? Jeremy Rifkin Merkel’e danışmanlık yaptı. Çin cumhurbaşkanının danışmanı olarak görev yaptı. Şimdi o benim baş danışmanım. Kıskanılacak bir şey değil. Erdoğan ‘Helal’ demeli. Türkiye’de teknoloji konusunda çok iyi işler yapan arkadaşlarımız var. Ben de onları aradım.

“BİR ÖĞRETMEN ‘HİÇBİR ULUSLARARASI MAHKEME BİR DEVLETİ SOYULMAK ÜZERE BAĞLAMAZ, DOĞRU BULMAZ’ DEDİ”

Kamu özel ortaklığı projeleri var. Hiçbir bütçe bunu karşılayamaz. Hukukçulardan da bu konuda görüş aldık. Çünkü sözleşmelerinde yazıyor, uluslararası mahkemeler diyor. Bir profesör, ‘Hiçbir uluslararası mahkeme bir devletin soyulmasına izin vermez ve bunu doğru bulmayacaktır’ dedi. Bana kitabını ve örnek mahkeme kararlarını verdi. Devlet soyuluyor mu, evet soyuluyor. Bugünü ve geleceği tartıştık. Eskiden bu işle fiilen bu işin içinde olan bürokratlar da dahil, bu iş yapılırken bürokratlık yapan arkadaşlar da dahil hep birlikte konuştuk. Bunu nasıl yapabiliriz, giden para nedir ve kendi ülkemize nasıl getirebiliriz? Artı, vakıflar aracılığıyla aktarılan çok büyük paralar var. Vergi cennetlerinde para var. Dünyanın herhangi bir yerine giden tüm parayı biliyoruz. Hepsini kuruş için çıkaracağız. Bu paraları hukuk çerçevesinde, adaletle getireceğiz.

“OĞULLARIMIZ BİZDEN DAHA İYİ EĞİTİM ALSALAR BİLE BİZDEN DAHA DÜŞÜK GELİR ALIYORLAR”

Ülkemizde gençler neden umutsuz? Bunun nedeni şudur; Nesil babalarımızdan iyi bir eğitim aldık ama onlardan daha iyi bir gelir elde ettik. Çocuklarımız daha uygun bir eğitim almalarına rağmen bizden daha düşük bir gelire mahkûm edildiler. Araba alamam diyor, ev sahibi olmak hayal diyor, Almanya’da asgari ücretle çalışsam daha iyi diyor. Hollanda, en yetenekli insanlarımızın çoğunu kabul etti. ASELSAN’dan çok yetenekli insanlarımız Hollanda’ya gitti, kaybediyoruz.

“EMALIĞINIZI ARTIRACAKSANIZ AKTÜERİN GÖRÜŞÜNÜ ALMALISINIZ”

(EYT): EYT ile ilgili evet, bu sorun çözülebilir. Bu sorunu çözmek için EYT üyeleriyle iletişime geçtiniz mi? Dernekleri var, onlarla görüşmek zorundalar, bildiğim kadarıyla onlarla masaya oturmadılar, oturdular herhalde. Aktüerya hesabı ilk çıktığında Türkiye’de bilen yoktur. Rahmetli İsmet İnönü Başbakandır. Uluslararası Çalışma Örgütü’nden aktüer isterler, Zelenka gelir, hesaplara bakar ve önlem alınmazsa gelecekte büyük açıklar olacağını o dönemin hükümetine bildirir. Aktüeryal kısım oluşturulmuştur. 12 Eylül darbesinden sonra kapatıldı. Yıllar sonra Hacettepe ve İstanbul Üniversitesi’nde bölümler açıldı. Şu anda devlet için bir aktüer olmadığı için neyin ne olduğu belli değil. Emekli maaşınızı artıracaksanız aktüer görüşü almanız gerekmektedir. EYT’lilerin durumunu bir açıdan ele almak gerekiyor. Önemli çalışmaların yapılması gerekiyor.

“2 yıldır savcının önünde duran bir dosya var, korkudan kapağını açamıyor”

(Uyuşturucu sorunu): Uyuşturucu şu anda Türkiye’nin en büyük belası, olağanüstü paralar kazanılıyor. Devlet arşivleri var, yakalananlar var. Güney Amerika’dan sadece 5 ton kokain. Kime gelecek? Polisin ve jandarmanın elini kolunu bağlıyorlar. 2 yıldır savcının önünde bekleyen bir belge olduğunu biliyorum. Korkudan kapağı açamaz. Bir uyuşturucu baronu, politik olarak aktif bir kişiyle fotoğraf çekiyorsa kimse ona dokunamaz. Bir uyuşturucu baronunu hapisten çıkarıyorsanız, ona kimse dokunamaz. Bunları söylediğimde bana kızıyorlar, hayatın gerçeklerini görüyorum.

“KALINAN KİŞİLER GÖREVLERİNİN BAŞINA İADE EDİLECEK”

(KHK): KHK ile görevine son verilenlerden bahsettim. Önce kişiyi dışarı attılar, savcıya gittiler ve araştırılacak bir şey olmadığını, başlatmadıklarını söylediler. İki, savcı takipsizlik kararı vermiş, mahkemece beraat etmiş, davaya başlanması gerekiyor. Hukuk devleti isek, bunlar başlatılmalıdır. Neden başlamıyorsun? Beraat eden kişi görevine iade edilir.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu