Eğitim Sen İzmir’den Bütçe Protestosu: “Devletin Eğitim Harcamaları Azalırken Hane Harcamaları Arttı”
HABER: SULTAN HAREKET KELEŞ – KAMERA: KERİM UĞUR
Eğitim Sen İzmir Şubeleri, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2024 bütçesini basın açıklamasıyla protesto etti. Eğitim-Sen İzmir 1 Numaralı Şube Başkanı Necip Vardal, “Yıllardır eğitime ayrılan ödenekler yüksek enflasyon karşısında sadece rakamsal olarak artarken, doğrudan eğitim hizmetleri yatırımları için hazırlanan bütçeler temel ihtiyacı karşılayacak kadar artmadı” dedi. okulların ihtiyaçları… Devletin eğitim harcamalarına katkısı yıllar içinde istikrarlı oldu.” “Bir yandan da hanelerin cepten yaptığı eğitim harcamalarının payı artmaya devam ediyor” dedi. Açıklamada, Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın başlangıçta en az iki katına çıkarılması, eğitim kurumlarının tüm ihtiyaçlarını karşılayacak bütçe sisteminin oluşturulması ve tüm okullara ödenek ayrılması talep edildi. ihtiyaç vardı.
Kamu Çalışanları Konfederasyonu Sendikasına (KESK) bağlı Eğitim Sen İzmir Şubeleri, 14 Kasım Salı günü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülecek Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2024 yılı bütçe teklifini protesto etmek üzere Konak’ta bir araya geldi. “Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2024 bütçesinde eğitim emekçisi ve okul yok! Bütçeden payımızı istiyoruz” pankartı etrafında, sık sık “İnsanca bir yaşam istiyoruz” ve “Savaşa değil eğitime bütçe” sloganları atıldı.
“Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi 2023 yılına göre iki kattan fazla artmış gibi görünse de bu tamamen bir yanılsamadır”
Şubeler adına bildiriyi okuyan Eğitim Sen İzmir 1 Nolu Şube Başkanı Necip Vardal, “Milli Eğitim Bakanlığı 2024 bütçesi zorunlu ihtiyaçları karşılamaktan uzaktır.” Açıklamasını şöyle sürdürdü:
“2024 Merkezi Yönetim Bütçesi görüşmeleri Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonu’nda devam ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) 2024 yılı bütçe görüşmeleri 14 Kasım Salı günü yapılacak. 2024 MEB bütçesi yaşanan ağır krizden etkilendi.” Ülke ekonomisindeki ekonomik kriz koşulları ve Türk lirasının değeri, yaşanan gelir kaybının etkisiyle 2024 yılı için 1 trilyon 92 milyar lira olarak belirlendi. 2023 yılıyla karşılaştırıldığında bu tam bir yanılsamadır.Eğitimde en temel ihtiyaçlar göz ardı edilerek hazırlanan 2024 MEB bütçesi temel eğitim giderlerini bile karşılamaktan uzaktır.Bugün öyle olduğunu söylemek mümkün.
“EĞİTİM HARCAMALARININ ESAS YÜKÜ VELİLERE YÜKLENDİ”
Her bütçe döneminde bütçenin aslan payını eğitime ayırdıklarını iddia eden AKP hükümetleri döneminde eğitim bütçesinin milli gelire oranı yüzde 6 olan OECD ortalamasının yarısına bile ulaşamadı. Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin merkezi bütçeye ve milli gelire oranı son 22 yılda fazla değişmediğinden, eğitim harcamalarının asıl yükü büyük oranda velilerin omuzlarına binmiş ve bu durum aslında Maddi zorluk yaşayan ebeveynler üzerinde daha fazla baskı var.
“OKUL AİLE BİRLİKLERİ SADECE OKUL İÇİN KAYNAK ARAMAK İÇİN ÇALIŞIYOR”
Yıllardır eğitime ayrılan ödenekler yüksek enflasyon karşısında sadece sayısal olarak artarken, doğrudan eğitim hizmetlerine yapılan yatırımlar için hazırlanan bütçeler okulların temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar artamamıştır. Bu durumun kaçınılmaz bir sonucu olarak okulların en temel ihtiyaçları kayıt sırasında alınan bağışlar ve velilerden düzenli olarak toplanan paralarla karşılanmış, okul-aile birlikleri sadece okula kaynak sağlamak amacıyla faaliyet göstermeye başlamıştır.
“MEB BÜTÇESİNİN BÜYÜK KISMI PERSONEL GİDERLERİNDEN OLUŞUYOR”
MEB bütçesinin Merkezi Yönetim Bütçesi içindeki büyüklüğünün temel nedeni büyük ölçüde devletin eğitime verdiği önemden ziyade çalışanlara yapılan zorunlu harcamalardan kaynaklanmaktadır. MEB bütçesinin büyük bir kısmını işçi giderleri (yüzde 72,34) ve sosyal güvenlik devlet prim giderleri (yüzde 8,63) oluşturuyor. Her yıl bütçeden en büyük payı eğitime ayırdıkları iddia edilse de bu payın yüzde 81’i zorunlu olarak personel giderlerine gidiyor. Mal ve hizmet alım giderlerinin 2024 MEB bütçesindeki payı yüzde 7,30 (2023’te yüzde 8,95); sermaye harcamaları yüzde 9,16; cari transferler (dini vakıf ve dernekler dahil kar amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferler, hanelere yapılan transferler vb.) yüzde 2,55 olarak belirlendi.
” DEVLETİN EĞİTİM HARCAMALARI AZALIRKEN HANE HALKININ CEPTEN ÇIKAN HARCAMALARI ARTTI”
“ÖĞRETMENLER PARA İLİŞKİLERİNE GİRMEK ZORUNDA KALIYOR”
Türkiye’de eğitim kurumlarının büyük çoğunluğu hâlâ devletin mülkiyetinde olmasına rağmen, eğitim kurumlarında sunulan hizmetlerin önemli bir kısmı son yıllarda adım adım ticarileşerek özelleştirildi. Eğitimde ticarileştirme ve özelleştirme uygulamaları bazen açıktan, çoğu zaman da gizlice yapılıyordu. Bir yandan eğitimin büyük bir kısmı zamanla ‘ticari işletmeye’ dönüşen devlet okullarında yürütülürken, diğer yandan tasfiyelerle birlikte yoksul kesimin eğitim finansmanındaki payı her zaman arttı. Eğitimin kamu finansmanı. Ülkemizdeki okulların önemli bir kısmı ciddi finansman sıkıntısı çekerken, Bakanlığın kamu kurumlarına kaynak ayırmaması nedeniyle okulların birçok ihtiyacı düzenli olarak öğrencilerden toplanan aidat ve bağışlar ile okulların ticari faaliyetlerinden karşılanmaktadır. Okullara ihtiyaçları kadar. Bütçeden eğitime yeterli payın ayrılmaması ve okullara gönderilen fonların zorunlu giderlere bile yetmemesi, okullardaki altyapı sorunlarının ve fiziki donanım eksikliklerinin sürekli artmasına neden olmaktadır. Devlet okulları yıllarca fon toplamak zorunda kaldı ve öğretmenler, öğrenciler ve velileriyle ‘satıcı-müşteri’ ilişkisi gibi mali ilişkilere girmeye zorlandı.
“YETERLİ FON AKTARILMADIĞI İÇİN YÖNETİMLER BAĞIŞ ALMAK ZORUNDA KALDI”
Her ne kadar derslik başına düşen öğrenci sayısı gerçekte olduğundan daha düşük gösterilse de Milli Eğitim Bakanlığı verilerine göre, özellikle yoksul işçi mahallelerinde Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir aşırı kalabalık derslik sorunu yaşanıyor. Okulların fiziki donanımı, en temel eğitim donanımına sahip olup olmamasına ve okuldaki öğrencilerden para toplanıp toplanmadığına göre değişmektedir. Eğitim bütçesi dışında oluşturulan fiili okul bütçelerinin neredeyse tamamı öğrencilerden çeşitli isimler altında toplanan aidatlar, okullarda düzenlenen kermesler, okul salonlarının şirketlere kiralanması, bazı okul salonlarının düğün, nişan ve benzeri ‘sosyal etkinlikler’ için kiralanması, otopark inşa edilmesidir. Okul bahçelerindeki arsalar vb. gibi etkinlikler kapsamındadır. Milli Eğitim Bakanlığı okullara ihtiyacı kadar fon göndermeyerek bir anlamda ‘kendi kaynaklarınızı kendiniz yaratın’ diyor. Okullara temizlik personeli, güvenlik ve kırtasiye malzemelerinin temini için yeterli ödenek ayrılmadığı için idare ve okul-aile birlikleri ‘bağış’ almak zorunda kalıyor ve bu durum öğrenci velileri üzerinde ciddi bir yük oluşturuyor.
“EĞİTİM İŞÇİLERİ AÇLIK SINIRINDA YAŞIYOR”
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin büyük bir kısmının işçi giderlerine ayrılması, eğitim emekçilerinin maddi sıkıntı yaşamadığı anlamına gelmemektedir. Hükümet yıllardır bütçeden en büyük payı eğitime ayırdığını iddia etse de yüz binlerce eğitim çalışanı yıllardır açlığa yakın, yoksulluktan uzak bir hayat yaşıyor. Yeni bir öğretmenin maaşı ABD doları bazında 10 yıl önceki seviyenin altındadır. 2014 yılında öğretmen maaşı 942 dolar iken bugün 795 dolar alabiliyorsunuz. 10 yıl önce maaşıyla 14 çeyrek altın kazanan öğretmen, şimdi maaşıyla 7 çeyrek altın alabiliyor. Çeyrek altın cinsinden bakıldığında eğitim emekçileri son 10 yılda yarı yarıya yoksullaştı. Eğitim-öğretim sürecinin emektarları olan yardımcı memurlar, memurlar, idari ve teknik çalışanlar açısından bakıldığında durum çok daha vahimdir.
“EĞİTİM ÇALIŞANLARININ MAAŞLARI YOKSULLUK SINIRININ ÜZERİNDE BELİRLENMELİ”
Eğitim emekçileri özellikle büyükşehirlerde kiraların yüksek olması nedeniyle ciddi barınma sorunu yaşıyor, gıda fiyatlarının artması nedeniyle sağlıklı beslenemiyor. Faturalarımıza yansıyan reel enflasyon, piyasada, markette, mutfakta yaşadığımız hayat pahalılığı, resmi enflasyonun çok üzerinde. Yıllardır büyük oranda borçlanan, kredi ve borç batağına saplanan toplumun geniş kesimleri gibi eğitim ve bilim çalışanları da ekonomik dalgalanmadan büyük ölçüde etkileniyor. Bu nedenle eğitime ayrılan bütçenin en az iki kat artırılmasını ve maaşlarımızın yoksulluk sınırının üzerinde olmasını talep ediyoruz.”
Eğitim Sen İzmir Şubeleri basın açıklamasının sonunda 2024 Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden taleplerini şöyle sıraladı:
-
“2024 yılı için öngörülen eğitim ve yükseköğretim bütçeleriyle fiziki altyapı, öğretmen, idari ve akademik eleman sıkıntısı, donanım ihtiyacı gibi eğitim sisteminde yapısal hale gelen konu ve gereksinimlerin karşılanması mümkün değildir. MEB ve yükseköğretim bütçelerinin milli gelire oranı en az iki katıdır.” artırılarak OECD ortalamasına getirilmesi gerekmektedir.
-
Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinden eğitim yatırımlarına ayrılan payın başlangıçta en az iki katına çıkarılması gerekiyor.
-
Eğitim kurumlarının tüm ihtiyaçlarını karşılayacak bir bütçe sistemi oluşturulmalı ve tüm okullara gerektiği kadar kaynak aktarılmalıdır.
-
Kamu kaynaklarının özel okullara aktarılması uygulamasına son verilmeli, özel okullara aktarılan kaynak, takviye ve teşvikler devlet okullarına harcanmalıdır.
-
Öğretmenlik Mesleği Kanunu’nda farklı kariyer aşamalarına yönelik ekonomik iyileştirmeler, tüm eğitim ve bilim çalışanlarına ayrım gözetmeksizin ve eşit şekilde yansıtılmalı, öğretmenlere karşı ayrımcılık yapan ve ‘eşit işe eşit ücret’ unsuruyla çelişen her türlü uygulamaya derhal son verilmelidir.
-
Başta okul öncesi eğitim olmak üzere eğitimin her kademesindeki öğrencilere en az bir öğün ücretsiz yemek imkânı sağlanmalıdır.
-
Eğitime yapılan yatırımlar artırılmalı, bütçeden tüm kamu çalışanlarına yönelik ücretsiz okul öncesi eğitim kurumları ve kreşlere pay ayrılmalıdır.
-
Tüm ek ödemeler, özellikle ek dersler temel fiyata dahil edilmeli ve emekli maaşlarına yansıtılmalıdır.
-
2024 yılında sosyal yardımlar, özellikle aile ve çocuk yardımları artık sembolik olarak belirlenmemeli, sosyal yardımlar günün koşullarına göre ve ihtiyaç doğrultusunda artırılmalıdır.
-
Öğretmen ve yardımcı personel kadrolarındaki açıkların kapatılması, ataması yapılmayan öğretmenlerin kadroya alınması, okullarda 100 bin yardımcı hizmetlinin acilen istihdam edilmesi, kesintili istihdam uygulamalarına son verilmesi gerekiyor.
-
Eğitime hazırlık ödeneği sadece öğretmenlere değil, tüm eğitim ve bilim çalışanlarına maaş dönemi başında yılda en az iki kez ödenmelidir.
-
“Tüm eğitim ve bilim çalışanlarına makul ücretler ve sağlıklı çalışma koşulları sağlanmalıdır.”